Anti Futbol...


Bu bir ne yazısıdır bilmiyorum. Sadece "his" diyelim gitsin.

Futbol, benim hayatımda olmazsa olmazlardan değildir. Futbolsuz bir hayat benim için hiç de sıkıcı olmaz. Ama iyi bir futbolun verdiği tad da ayrı bir şeydir. O nedenle futbol izlemeyi severim.

Böyle bir girizgahtan sonra her çocuk ve genç gibi meşin (daha çocukken plastik) yuvarlağın peşinden az koşturmadığımı da belirteyim. Her Trabzonlu erkek çocuk gibi iyi bir futbolcu olmak hep hayelleri süslerdi. Ama hiç bir zaman iyi bir futbolcu olmadım. Ne mahalle takımının ne sınıfın aranan, olmazsa olmaz futbolcusuydum. Genelde ya sonradan oyuna girer (o da takım eksik kalırsa) ya da takım tamamlansın diye kadroya dahil olurdum. Ama takımımızın 11-1 yenildiği maçtaki tek golü de atmayı başarırdım ya da ya da ilk yarısı 9-1 biten aynı maçın ikinci yarısında keleye geçip, ikinci yarının 2-0 bitmesini sağlayabilirdim. Yine de büyük bir hevesle kendime ve arkadaşlarıma hep formalar hazırlardım.

Ama futbol bir şekilde yaşamımın o anlarında hep vardı. Ben daha da küçükken (yani topun peşinde takım olarak koşturma yaşına erişmeden) abilerim topun peşinden koştururdu ve ben onları izlerdim. Babam da abimlerin peşinden koştururdu, onları sahadan kovar, okumaları konusunda ilginç dersler verirdi. Abimler okudu ve öğretmen oldular, onlarla birlikte şimdi İskefiye'de parkın olduğu yerde ya da Kaleüstü dediğimiz daha sonra odun deposu olan, az bulunan düzlükte topun peşinde koşanlardan bazıları ise Trabzonsporun şampiyonluklarına isimlerini yazdırdılar.

Abimler futbol yeteneklerini daha sonra, İskefiye'de her yaz yapılan futbol turnuvalarında gösterdiler. Sonrasında da iyi bir Trabzonspor destekleyicisi oldular. Hatta öyle ki, ortanca abimi, Trabzonspor'un bir maçından sonra "Bu takım beni öldürecek" demesinden sadece 1 saat sonra geçirdiği bir kriz sonrası 2005'te kaybettik. Sevgisi bu kadar büyüktü.

Futbolla oyuncu olarak ilgim bu kadarken, taraftar olarak ne kadardı. Küçüklüğümde iyi bir taraftartım. Şampiyonluklar peşi sıra geldiğinde mutlu olduğumu anımsıyorum.

"Ya ya ya, şa şa şa
Trabzonspor çok yaşa

Her gittiğimuz maçta
Coşup haykıracağuk
Bu yeşi sahaları
Uşaklar yıkacağuk

Birinci ligin rapori
Fener kaçırdı vapuri
Attı şampiyonluk turi
Şen ola Trabzon şen ola

Karadeniz'in incisi
Türkiye lig birincisi
Modern futbolun öncüsü
Şen ola Trabzon şen ola

Şenol'a paha biçilmez
Turgay, Necati geçilmez
Kadir'in hakkı yenilmez
Şen ola Trabzon şen ola

Cemil, Ali Yavuz, Tuncay
Hepsi çelikten birer yay
Geçilmiyor kolay kolay
Şen ola Trabzon şen ola

Bordo mavidir forması
Karadeniz fırtınası
Trabzon'un gol babası
Hüseyin, Hüseyin, Hüseyin, Hüseyin
Şen ola şampiyon şen ola

Ahmet, Necmi, Ali Kemal
Şampiyonluk Trabzon'a helal
Çaldı davulcu neşeli çal
Şen ola Trabzon şen ola
Şen ola şampiyon şen ola
"

Bu türküyü hala ezberimde -o cızırtılı plak sesiyle- tutacak kadar seviyordum Trabzorsporu.

Sonra aramıza karakediler girdi. Endüstrileşen -daha doğru ifade ile, kapitalistleşen- futbolun, futbolu futbol olmaktan çıkarıp, ticari bir kurum haline getirmesiyle ve Trabzonspor'un yönetimine Mehmet Ali Yılmaz'la başlayan spordan çok ticaret ve Trabzonsporu bir basamak olarak kullanıp siyaset yolunu açan bir açkı olarak görenlerin yönetime gelmesiyle, ne futbolcularda ne Trabzonsporun futbolunda ne de yönetimde artık bir tat vardı.

Horon gibi oynanan futbolun yerini, samba, zeybek, halay, tamtam, flamenko vb. alınca benim gibi bir horon tutkunun artık Trabzonspor'la yanyana gelmesi gittikçe zorlaştı.

Yönetimle başlayan futboldan uzaklaşma, en nihayetinde futbolun tam göbeğinde yer alan futbolculara da bulaştı ve futbolu sadece para kazanma aracı görmeye başladılar. Hatta oynadıkları futboldan para kazanmakla yetinmeyip, oynamadıkları futboldan da para kazanma yolunu aradılar ve buldular da. Belki de Türkiye futbol tarihinde tek örnek olan, bahis oynadığının kanıtlanması sonucu, bir futbolcunun ceza (!) alması Trabzonspor'a belki yeniden bir ruh getirir derken; alınan ceza bir ödüle dönüştü. Bu futbolcu, oynamadığı bu sürede de parasını aldı, tatilini yaptı, cezası yoğun kulislerle indirildi ve bugün takımın kaptanı olarak yeniden Trabzonspor'da. Trabzonspor bir KUMARBAZ'a (ben demiyorum, hukuk diyor) teslim edilemeyecek kadar bu ülke futbolunun onurlu yanı olmuştu.

Sonuç olarak, Trabzonspor, bir spor kulübü kimliğine bürünmeden (mantalite olarak Trabzonspor A.Ş, yerine Trabzon Spor Kulübü olmadan), yöneticileri futbol içinden gelen kişilerden oluşmadan, (hadi bu iki koşulu görece olarak bir yana bırakabilirim ama) Gökdeniz Karadeniz (ne kadar büyük(!) futbolcu olursa olsun, ne kadar Trabzonspor için olmazsa olmaz(!) olursa olsun; sonuçta futbola pislik bulaştırdığı için; Trabzonspor'un ve Trabzon'un onurunu ayaklar altına aldığı için; zeki ve çevik olsa da futbol [ve dolayısıyla spor] ahlakından uzak olduğu için) Trabzonspor'dan kovulmadan artık bir Trabzonspor taraftarı olmayacağım.

Her yenilgide içim sızlasa da, oynadığı futbol tat vermese de, bir zamanlar bu ülkenin futbol onurunu kurtaran, güçlünün yanında ezilmişi, hakkı yenilmişi temsil eden, İstanbul sultasına kafa tuttuğu için Trabzon içinden daha fazla taraftarı Anodolu'da oluşan, birinci lige çıkmasıyla bir başkaldırı ve futbol kültürü oluşturan Trabzonspor kimliğine bürünmeden, kimseye Trabzonspor taraftarı olduğumu söylemeyeceğim. Hayır utancımdan değil, utanması gereken ben değilim, saydığım nedenlerle Trabzonspor'u bu hale düşürünlerin utanması gerekiyor, eğer hala bir nebze insanlıktan nasibini almışlarsa.

O zamana kadar FORZA LİVORNO...

Yorumlar

Popüler Yayınlar