Gurbette Hasbihal / Sizin Hiç babanız Öldümü
“Sizin hiç babanız
öldü mü?
Benim bir kere öldü
kör oldum
Yıkadılar aldılar
götürdüler
Babamdan ummazdım bunu
kör oldum
Siz hiç hamama
gittiniz mi?
Ben gittim lambanın
biri söndü
Gözümün biri söndü kör
oldum
Tepede bir gökyüzü
vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi
kör oldum
Taşlara gelince hamam
taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı
ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün
yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir
şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu
kör oldum
Siz hiç sabunluyken
ağladınız mı?”
1993’ün soğuk mu soğuk, yağmurlu mu yağmurlu bir Kasım günü
yitirdiğimiz sevgili babama, İskefiye’nin Ali Hoca’sına, bitmeyen özlemle. Bu
yazı biraz kişisel olacak bu kez. Çünkü bu yazıyı babamın 24. ölüm yıldönümünde
yazıyorum...
* * *
Atatürk’ün Samsun’a çıkmasından 6 ay sonra dünya gelen (resmi
olarak hicri 1341, miladi 1925 doğumlu, yani ancak 6 yaşında bir “kimlik”
edinebilmiş), Cumhuriyete inanmış, onun değerlerini kendine şiar edinmiş, o
değerlerle yaşamış, çevresine de yaşatmış, 42 yıl hiç izin kullanmadan devlete
hizmet etmiş, ev dışında hiç kimseye takım elbise ve kravatsız görünmemiş, uzun
yıllar yattığı hasta yatağında neredeyse her gün eve berber getirtip tıraşını
olmuş bir adamdı benim babam. Herkesin babası gibi, rol ya da anti rol modelim.
Belli bir yaşın üzerindeki hemen her İskefiyeli’nin hayatına dokunmuştur
babam. Of’ta, Akçaabat Visera’da ve
Vakfıkebir Kılida’da öğretmenlik yaptıktan geri kalan öğretmenlik
hayatının tümünü İskefiye’de geçirdi. Öğretmenliğini yaptığı o günün çocukları,
doktor, mühendis, genel müdür, milletvekili, bakan oldular. Hayatının her anını
Cumhuriyete adadı ve öğrencilerini de ona göre yetiştirdi. Öğretmenlerin
kurdukları ilk sendikal örgütlenmede yer aldı. Sendikanın genel kurul yaptığı
Kayseri’de yakılan salondan kurtuldu. Emekliliğini 1980 darbesinin hayatına ve
çocuklarına vurduğu keskin darbeyi savuşturmakla geçirdi. Zamanın tüm babaları
gibi soğuk bir yüzle, yaşadığı her şeyi içine attı. Ömrünün son yıllarını
sağlığından kaybettiği günlerle geçirdi.
Ben bir “tekne kazıntısı”ydım ailemde. Doğduğumda babam 49
yaşındaymış. Yani şu an benim olduğum yaşta. Ve 9. çocuk olarak doğmuşum. Belki
bu yüzden ben babamdan gösterebildiği sevgiyi daha fazla almışım. Dediğim gibi,
o zamanlar babalar çok severler, ama sevgilerini göstermezlerdi. Ama o
görünmeyen kanatları hep üzerimizdeydi. Hep korudu, korumaya çalıştı. Yaşımız
kaç olursa olsun, hep arkamızda durdu.
Hâlâ eksikliğini hissettiğim koca Ali Hoca’mızı hâlâ çok
özlüyorum. Siz siz olun babanız hayattayken kıymetini bilin...
Sevgiyle ve dostlukla kalın.
* * *
www.facebook.com/iskefiyeli68
-->
kaynar.yavuz@gmail.com
Yorumlar