Gurbette Hasbihal / GURBETE

gurbete kaçacağım
o lâcivert ülkeye

o üzünç denizine
uzayan iskeleye

ansızın sormaksızın
neler kalır geriye

gurbete kaçacağım
o kimsesiz ülkeye

o geri dönülmeze
bağlanan ilk köprüye

umarsız durmaksızın
acılar tüketmeye

gurbete kaçacağım
o duvaksız tepeye

o yolunda gözyaşı
çeşmesi kuru köye

kopup yalnızlığımdan
kopup sonsuzluğumdan

gurbete kaçacağım
gurbete tükenmeye

Bu kez şiirimiz Trabzonlu şair Yaşar Miraç’tan. Önce yurtdışını gurbet yaptı kendine, sonra memleketin illerini, yeniden yurtdışı, yeniden Türkiye... Şiirlerinde Karadeniz folklorunu fazlasıyla kullanmış Yaşar Miraç, gurbeti de içinde barındırarak. (Bu şiiri Yeni Türkü’nün nadiren kullandığı kadın sesiyle, Zerrin Atakan’ın sesiyle dinlemek her zaman huzur vermiştir bana.)

* * *

Bazen kalabalıklar içerisinde yalnızlaşır insan. Kaybolur kalabalığın içinde. Bunu en çok da gurbette yaşar insan. Küçük bir gurbet ilindeyseniz sizden başka kimsenin yokluğu, büyük bir gurbet ilindeyseniz oranın büyüklüğüdür sizi yalnızlaştıran. Yeni yerler hep yorar, sizden değildir, sizi anlamaz siz onu anlayamazsınız. Uzunca bir süre birbirinizi tanımaya çalışırsınız.

İnsanı var eden sosyal ilişkiler ağıdır. Kimi çok sosyaldir, kimi daha az sosyal. Ama mutlaka sosyal olmak zorunda. Yoksa yukarıda bahsettiğim kalabalıklar içinde yapayalnız olmakla baş başa kalır insan. Bu bazen bir tercih olur, bazen yaşanmışlıklar insanı bu hale sokar. Mesela ben İstanbul’daki İskefiyelilerle çok sık görüşen/görüşebilen biri değilim. Nadiren bir etkinlikte tesadüfen, bazen de planlı bir şekilde ama az sıklıkta bir araya gelebiliyorum. Bunu isteyerek mi yapıyorum. Hayır. Çünkü çalışma biçimim ve yaşam koşullarım kendime ve sosyal çevreme çok fazla zaman ayırmama engel oluyor. Bir şekilde bunu kırmak ve daha sosyal olmak gerekiyor.

* * *

Ben 1985 yılında çıktım gurbete. Giderken “gurbet” olacağı hiç aklımda yoktu. Okumaktı derdimiz. Okuduktan sonra nerede olacağımızı ise asla kestiremiyorduk. Bugünkünden çok farklıydı her şey. Ne okumak istediğimiz şey hakkında çok bilgimiz vardı, ne de okuduktan sonra neler yapabileceğimiz hakkında. İletişim olanakları neredeyse yoktu. Bırakın cep telefonunu, evlerimizde bugün kimsenin hatırlamadığı ev telefonumuz bile yoktu. Üzerinde tuşların bile olmadığı, yanında manyeto dediğimiz mekanizmanın olduğu telefon makinaları bile sayılı kişide vardı. İskefiye’de kaç kişide vardı ki? İnternetten ve bunca özel kanaldan bahsetmiyorum bile. Memleketten bir ses duymak, memlekete dair bir haber almak çok zordu. Bugünkü iletişim olanakları gurbeti çok da “acı vatan” yapmıyor. 18 saatlik, havalandırması olmayan, bolca sigara içilen, bozuk yolları titreyerek geçilen, ciddi anlamda pahalı olan otobüs yolculuklarından sonra ulaşabildiğimiz memleket, bugün görece daha ucuz olan uçak yolculuklarıyla bir saatte bitmekte.

Bu yüzden gurbet kavramı da değişiyor galiba...


Sağlıcakla ve sevgiyle...

Yorumlar

Popüler Yayınlar