Gurbette Hasbihal / #iyikivarsın
“Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yarim kız senin adın
Hediye
Ben dolandım sen de dolan
gel beriye
Fistan aldım endazesi on
yediye”
* * *
Eski (Rumi) takvimle 1315 doğumlu askerler için yakılmış Hamdi
Tüfekçi ve Nida Tüfekçi tarafından
derlenmiş bir Tokat türküsü. Bugün neredeyse oyun havasında her düğünde çalınıp
oyunlar oynana bu türkü aslında bir ağıt. Bıyıkları terlememiş ana kuzularının
emperyal savaşlarda yitip gitmesi üzerine yakılmış bir ağıt.
Bugün yine bu kez 15 yaşında bir ana
kuzusu için yakılıyor ağıtlar. Neredeyse kırk yıldır ülkemizi yakıp yıkan bir
meselenin yemyeşil Maçka yaylalarına bulaşmış halidir Eren. Biz büyükler sizi
yaşatamadık, 15 yaşında “kahraman” oldun, “şehit” oldun... Oysa 15 yaşında
yalnızca “çocuk” olmalıydın. Memleketimin diğer yerlerinde, karanlıklarca
hayattan koparılan diğer onikililer, onbeşliler gibi. Hepiniz ne kahramansınız,
ne ihbarcı, ne vatan haini. Sizler, evet sizler yalnızca ÇOCUKsunuz. Yeni yeni
sevdalanmaya başlayacaktınız, yüreğiniz kıpır kıpır atacaktı. Umutlar
besleyecektiniz geleceğinize dair, güzel şeyler yapacak, güzelliklerle
yaşayacaktınız. Şimdi ağıtlarınızı yakıyoruz “Maçka yolları kanlı”, ya da
“Gezme Ceylan bu dağlarda” diye. Ağıt yakılamayacak kadar küçüktünüz oysa.
Eren bir hatalar zinciri kurbanı. Kırk
yıl önce başlayan bir yangının son kurbanı olsun. #iyikivarsınEren...
Bunca acıdan sonra yazmak gelmiyor insanın elinden. Bu kez böyle kısa olsun, acılarımızı
yaşayalım. Yeni acıları yaşamamak için neler yapabileceğimizi, elimizi taşın
altına nasıl koyabileceğimizi düşünelim. Düşünelim, bulalım ve uygulayalım ki
yeni Erenler olmasın. Bir çocuğa olması gerektiğinden fazla anlam ve sıfat
yüklemeyelim, onlar çocuk olsun, çocukluklarını yaşasın, sonra kendi
sıfatlarını kendi yaratsın...
* * *
Geçen sayı yazamadım. Çok uzun zaman bir iznimi tatil fırsatına çevirmeye
çalıştım. Memlekete gelemedim yine, ancak memlekete benzer bir yere yere,
Kastamonu’nun Araç ilçesinde bir yaylaya gittim. Serin ve sessiz bir kaç gün
geçirdim. Bazen kulaklarımı kontrol ettim, “galiba duymuyor” diye, çünkü
gerçekten çok sessizdi ve İstanbul gibi bir yerde yaşayan için oldukça
farklıydı. Ama orada da insanoğlunun kendine ve doğaya verdiği zararı gördüm.
Yayla diye, kontrol yok diye isteyen istediği kadar alanı parsellemiş ve
bahçeli evini yapmış. Ama hepsi bir arada, düzensiz, kimi sağa bakarken kimi
sola bakmış... Uzaktan baktığınızda İstanbul’un yeni gecekondulaşmaya başladığı
dönemdeki gibi bir kakafoniyle karşılaşıyoruz. Düzensiz ve darmadağınık
yapılar...
Doğaya insandan başka kimse zarar vermiyor galiba.
Sevgiyle ve dostlukla kalın.
www.facebook.com/iskefiyeli68
kaynar.yavuz@gmail.com
Yorumlar