Gurbette Hasbihal / Sıla
“Dönmek, mümkün mü artık
Dönmek, onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek
Neresi sıla bize, neresi gurbet”
Böyle diyor Murathan Mungan gençliğimizin
gözdelerinden Yeni Türkü’nün şarkılaştırdığı şiirinde. Bu kez de “sıla” anahtar
sözcüğümüz: “Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer (TDK)”.
Özlemin hep adı var, tadı yok...
Gurbetteki
bazılarımız hayırsızdır kimilerine göre, “gittiler, doğdukları yeri unuttular”.
Oysa böyle değildir gurbette olmak. Aklımızın bir köşesi hep buralardadır;
zaten çoğumuzun ailesinden parçalar hala “memleket”tedir. Kimimizin işinden
gücünden, kimimizin çok uzaklarda olmasından, kimimizin parasının azlığındandır
bu özlem; istediğimiz kadar sık gelemeyiz memlekete. Büyüdükçe büyür “sıla”...
Ama
bir gözümüz, bir kulağımız memlekettedir hep. Teknolojinin bu kadar gelişip
yaygınlaşmadığı zamanlarda mektuplar getirdi haberleri bize, sonra telefonlar.
Şimdilerdeyse anlık haberimiz oluyor internet sayesinde. Özlem bir nebze olsun
hafifliyor. Ama yetmiyor...
*
* *
Vizontele
filmini çoğumuz şeyretmişizdir. Filmin bir sahnesinde, belediye başkanı,
mikrofonda halka seslenerek soruyor:
-
Bir insan memleketini niye sever?
Birkaç
saniye bekledikten sonra cevabı yine kendisi veriyor…
-
Çaresi yoktur da ondan.
Bu
anekdot memleketinde yaşayanlar için bir nebze geçerli olabilir, ve başka bir
yazıda bu konu işlenebilir, ama bizim gibi gurbettekiler için ne anlam ifade
eder memleket sevgisi? Neden hâlâ artık yaşadığımız değil de doğduğumuz
topraklara ait hissederiz kendimizi? Bunun yanıtını sosyologlar, psikologlar
verebilir belki, biz sadece hislerimizle buluruz bunlara yanıt.
İnsanın
anılarının en temiz en saf dönemi çocukluk ve ilk gençlik yıllarına ait
olanlardır. Çünkü henüz dünyanın bizi kirletmediği dönemlerdir. Ekmeği
bölüşürken de yalınayak dere tepe koşarken de, denizde “viya” yaparken de hemen
omuzunuz yanındaki en kıymetlimizdir. Hiçbir art niyetin, faydalanmacı
beklentinin olmadığı ilişkiler. Küslüklerin 1 saat sürdüğü, dizi kanadığında
bizim dizimizin de kanadığı, evleri evlerimiz, evlerimiz evleri olan diğer
kendimizdik. Bilgi ve öğrenme bugünki kadar kolay değildi. Birlikte öğrenir,
birlikte bilgilenirdik. Bildiğimizi onların bilmesi için de sabırsızlanırdık.
Bugünlerde bilginin satılan ve satın alınan bir şey ve sınıf arkadaşımızı alt
etmenin bir yolu olduğunu görünce (bakınız küçük yaşlarda girilen okul
sınavları, TEOG vb.) çok şanslı çocuklar olduğumuzu bir kez daha anlıyorum.
İşte
memleketi özlemenin nedenlerinden biri. Belki sadece bu bile yeter.
*
* *
ÖNERİ:
Zaman
zaman bazı önerilerde bulunmak istiyorum buradan memleketime dair. İlk önerimi
uzun bir süre önce sosyal medyadan yapmıştım, olumlu bakılmıştı. Hatta
İstanbul’daki Trabzon günlerinde sevgili başkan Coşkun’a da iletmiştim. Şimdi
burdan yeniden ileteyim:
İskefiye’de
bir sokağa kıymetlimiz, sevdiğimiz, vazgeçilmezimiz Kadem’in adı verilsin.
*
* *
-->
Sağlıcakla
ve sevgiyle...
Yorumlar